TAT HÜCRELERİNDE “HAFIZA”
Acı, tatlı, tuzlu, ekşi ve son yıllarda nişastalı yiyeceklerde bulunduğuna dair bilimsel araştırmalar yapılan umami tat… Yediğimiz gıdaları birbirinden ayırt etmemizi sağlayan bu önemli duyumuzla ilgili mucizevi bir detayı öğrenmeden önce, tat duyumuz hakkında kısa bir açıklamayla başlayalım. ‘Tat’ kelimesi ile ilgili, yiyip içtiğimizde deneyimlediğimiz her şeye karşı atıfta bulunulan yaygın bir yanılgı vardır. Bu tam anlamıyla doğru değildir. Tat kelimesi veya tadına bakma ifadesi, besinin tat hücreleri tarafından algılandığı anlamına gelir. Bu reseptör hücreler veya tat tomurcukları, yiyeceklerden gelen moleküllerle bağlanır. Bizim tadını almak olarak atıfta bulunduğumuz şey, beynimizin bu uyaranları algılayış şeklidir.
Farklı tatları farklı tat tomurcukları sayesinde algılarız. Dilimiz üzerindeki tat tomurcukları sayısı kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Genç insanların dillerinde tat tomurcukları yaşlı bir insana göre ortalama iki kat daha fazladır. Genç bir insanda yaklaşık 10.000 adet tat tomurcuğu bulunmaktadır.
Tat Belleği Nedir?
Doğduğumuz andan şu anki yaşımıza varana kadar yüzlerce çeşit yiyeceğin tadına bakmışızdır. Bir limonun ekşiliğini hayal ettiğimizde ağzımızın sulanması, şu an içmiyor olsak bile çayın tadını hatırlayışımız ya da balık ile tavuk etinin tadını birbirinden ayırmamızı sağlayan bellek üzerine hiç düşündünüz mü?
Her sabah kahvaltıya oturan bir insan, önündeki yiyeceklerden hangisinin peynir, hangisinin çilek reçeli ya da zeytin olduğunu kolaylıkla bilebilir. Hiçbir zaman her gün yediği balın tadına baktıktan sonra ilk defa yiyormuş gibi şaşırmaz. Peki ya her seferinde bayılarak yediğimiz bir yiyeceğin tadını on gün sonra tamamen unutsaydık? Aslında hiç sevmediğiniz bir sebze yemeğinden sizi uzak tutan da, favori tatlınızın damağınızda nasıl bir his bırakacağını bilmenizi sağlayan da tat hücrelerinin “hafızası”dır.
Sürekli Yenilenen Tat Hücreleri
Çocukluğumuzdan beri yediğimiz elmanın tadı hiçbir zaman değişmez. En son iki yıl önce yediğimiz bir yiyeceği şimdi yeniden denesek tadını hatırlamakta zorlanmayız. Peki tat hücrelerimizin 10 günde bir yenilendiğini ve belki de akşam yemeğinde sahip olduğumuz tat hücrelerinin sabah kahvaltısındakilerden tamamen farklı olduğunu biliyor muydunuz? İşin ilginç yanı bu hücreler sürekli yenilenmesine rağmen sizin şimdiye dek yediğiniz ve içtiğiniz her şeyin bilgisini hafızalarında tutarlar.
Sürekli Yenilenen Tat Dokusu
Tat hücreleri sürekli olarak yenilenen hücrelerdir. Aşırı sıcak veya aşırı soğuk yiyecek ve içecekler, asitli besinler, koyu bir kahve veya bir bardak greyfurt suyu onları büyük ölçüde yıpratır ve kısa bir süre içinde ölmelerine neden olur. Tat hücreleri ölür, fakat hemen o anda tat tomurcuğunda olgunlaşan yeni hücreler, eskilerin yerini alırlar.
Bu işlem öyle hızlı ve profesyonelce gerçekleşir ki, hiçbir zaman tat hücrelerimizin değiştiğinin farkına varmayız. Çünkü yeni hücreler, tamamen eski tat hücrelerinin sahip olduğu bilgilerle donatılmıştır. Elbette bu olağanüstü bir olaydır. Her şeyden önce yeni hücrelerin geçmişimizdeki tüm bilgilere sahip olması, yalnız bütün yiyeceklerin tadına bakmış olması ve bunları aklında tutacak bir “hafıza”ya sahip olması ile mümkündür.
Bizi Bizden Daha İyi Bilen Bilinç
Bedenimizdeki diğer bütün hücreler de sürekli olarak yenilenirler fakat hiçbir zaman burnumuzun şeklinde, gözlerimizin renginde veya ellerimizin görünümünde bir değişiklik olmaz. Yeni hücreler daima eksiksiz bir şekilde, tam olarak doğru bilgileri almışlardır ve nerede bulunmaları gerektiğini biliyorlardır.
Tamamen karanlık bir ortamda, dış dünyadan habersiz, küçücük bir hücrenin; tıpkı bir kimya laboratuvarında çalışır gibi titiz, tamamen hesaplı ve tam gerektiği zamanlarda, gereken müdahaleleri yapması, yalnız bir bilincin varlığı ile açıklanabilir. Bu bilincin ise sadece görevlendirildiği işleri yapan hücrenin kendisinde bulunmadığı, üstün bir tasarımcının varlığıyla oluştuğu çok açıktır.
Müdahale – Akıllı Tasarım – Yani Yaratılış
Tıpkı tat hücrelerinde olduğu gibi koku hücreleri, göz ve beyin hücreleri, kısacası vücudumuzda var olan ve bundan sonra da üretilmeye devam edecek olan bütün hücrelerimiz ile her küçük parça itaatlidir. Hiçbir uzvumuz evrim teorisinin öne sürdüğü gibi tesadüfi süreçler sonucunda meydana gelemez. Gözlerimizin şeklinin ve renginin her zaman aynı kalması, burnumuzun görüntüsünün değişmemesi, yediğimiz elmanın tadını her daim hatırlayışımız rastlantı sonucu değil, yalnız üstün yaratıcı olan Allah’ın var etmesiyle mümkün olabilir.
Bizi oluşturan tek bir hücre, bizlerin ya da bir ansiklopedinin sahip olduğu bilgilerden binlerce kat fazlasını barındırır. Bu yüzden hücre hiçbir zaman kendi yolundan sapmaz, şaşırmaz, hata yapmaz. Vücudumuzdaki bütün organlara, sahip olduğumuz tüm damarlara, kemiklere, sinirlere ve bunları oluşturan hücrelere ihtiyaç duyduğu bilgileri verip ilhamıyla onları yönlendiren Allah’tır.
İsrailli biyofizikçi Dr. Lee Spetner, her hücrenin adeta bilinç sahibiymişçesine hareket etmesine ve insan vücudunun mucizevi yaratılışına şöyle dikkat çeker:
“Gelişim programı nasıl çalışıyor, nasıl bu kadar mükemmel? Gördüğümüz gibi gelişim ikiye bölünen tek bir hücre ile başlar. İki daha sonra dörde bölünür ve bu böyle devam eder. Bir noktadan sonra hücreler farklılaşır, daha doğrusu karakter değiştirirler. Sonunda hücrelerin bir kısmı bir tür doku ya da organa dönüşürken, diğer hücreler de başkalarına dönüşür. Bu her defasında neredeyse aynı kusursuzlukla gerçekleşir. Bu nasıl olur? ”
Lee M. Spetner, Not By Chance, Shattering The Modern Theory of Evolution, The Judaica Press Inc., 1997, s. 234
Kaynaklar:
İlk Yorum Sizden Gelsin