On yedinci yüzyılda yaşamış Belçikalı bir fizikçi olan Jan Baptista Van Helmont bilimsel deneylerinden birinde bir söğüt ağacının büyümesini gözlemledi ve çeşitli ölçümler yaptı. Ağacı önce tarttı, ardından 5 yıl sonra ikinci kez tekrar tarttı ve ağırlığını 75 kg artmış olarak buldu.
Bitkinin içinde büyüdüğü kaptaki toprağı tarttığında, bu 5 yıllık zaman içinde sadece birkaç gram azaldığını gördü.
Fizikçi Van Helmont, bu deneyinde, söğüt ağacının büyüme sebebinin sadece saksıdaki toprak olmadığını ortaya çıkardı. Bitki büyümek için toprağın çok az bir kısmını kullandığına göre başka bir yerlerden besin alıyor olmalıydı. (1)
İşte 17. yüzyılda Van Helmont’un keşfetmeye çalıştığı bu olay, bazı aşamaları günümüzde dahi tam olarak anlaşılamamış olan fotosentez işlemidir. Yani bitkilerin kendi besinlerini kendilerinin üretmeleridir. Bitkiler besinlerini üretirken sadece topraktan faydalanmazlar. Topraktaki minerallerin yanında, suyu ve havadaki CO2’i de kullanırlar. Bu ham maddeleri alıp yapraklarındaki mikroskobik fabrikalardan geçirerek fotosentez yaparlar. Fotosentez işleminin aşamalarını incelemeden önce fotosentezde son derece önemli bir role sahip olan yaprakların incelenmesinde fayda vardır… Tüm bu detaylar canlının “tesadüflerle” keşfettiği özellikler değil, aksine canlının DNA’ sında onun yaşamını devam ettirebilmesi için “tarif edilen” kompleks süreçlerdir.
Bu noktada düşünülmesi gereken, kendi besinini, kendi ihtiyacından çok daha fazla miktarlarda üretmesini sağlayan bu üstün teknoloji “neden” ve “nasıl” meydana gelmiştir. Tüm bunların, hayatımızda adeta insanlığa hediye edilmiş gibi duran doğanın süslerinin yani bitkilerin amaçsız ve “başı boş” süreçlerle değil üstün bir plan ve yaratılışın ürünü olduğunu düşünmektir.
Biyoloji, fizik, kimya matematik, paleontoloji tüm bunlar bilimdir ama “tesadüfen oldu” diyen “evrim teorisi” bilim değildir.???
Kaynak:
1 John King, Reaching for The Sun, 1997, Cambridge University Press, Cambridge, s.18
İlk Yorum Sizden Gelsin